Bir ülkede hukuk, sadece mahkeme salonlarında değil, kamu dairelerinin koridorlarında da yaşar. Mevzuat, devletin omurgasıdır; memur ise bu omurgayı ayakta tutan kas dokusudur. Ancak ne gariptir ki, bugün bazı yerlerde mevzuata uyan memurlar “muhalif” olarak yaftalanıyor. Sanki doğruyu yapmak, sistemin akışına çomak sokmakmış gibi.
“Yazılı emre uymadım çünkü kanuna aykırıydı” diyen bir memur, artık cesur değil, tehlikeli görülüyor.
Oysa kamu görevlisinin asli görevi, kanunlara sadakat göstermektir; kişilere değil. Ama sadakat, bazı düzenlerde sadakatsizlik gibi algılanıyor. Mevzuata uyanlar, “işi yokuşa süren”, “uyumsuz”, hatta “muhalif” olarak etiketleniyor. Bu, sadece bir algı sorunu değil; bir sistem krizidir.
Kuralların dışına çıkanlar ödüllendirilirken, kurallara uyanlar dışlanıyorsa, o sistem kendi kendini sabote ediyor demektir.
Çünkü kamu hizmeti, keyfiyetle değil, kurallarla yürür. Mevzuata uyan memur, aslında devlete sadık olandır. Onu yaftalamak, devletin kendi omurgasını kırmasıdır.
Bugün bir memur “Hayır, bu yönetmeliğe aykırı” dediğinde, onu susturmak değil, dinlemek gerekir.
Çünkü o ses, sadece bir bireyin sesi değil; hukuk düzeninin son yankısı olabilir. Eğer o ses de susturulursa, geriye sadece sessiz bir çürüme kalır.
Bu yüzden mevzuata uyan memurları korumak, sadece bireyleri değil, sistemi korumaktır. Onları “muhalif” değil, “muhafız” olarak görmek gerekir. Çünkü bazen en büyük sadakat, en sessiz direnişte gizlidir.
Serdar Gündüz
Liyakat-Sen Genel Sekreteri