"Bize Göre Normal İnsan"

Mustafa ALTINSOY

Dost meclislerinde sıkça tekrar edilen bir cümle vardır: Abinormal insan kalmadı, herkes anormal olmaya başladı. Ne olacak bu memleketin hâli?

Şimdi “Nereden çıktı bu cümle, bu nasıl soru? Hayatta herkesin kendisini akıllı saydığı, herkesin olağanüstü görünmek, kendini olduğundan daha abartılı  göstermek için çabaladığı bu çağda cevap aranacak başka soru kalmadı mı?” diyebilirsiniz.

Normal insan kime derler ya da nasıl normal insan olunur? Normal insan olmak kötü bir şey midir? O zaman bunlara cevap arayalım.

Karıncaya sorarlar: “Hayvanları anlatır mısın?” Cevap verir karınca: “Hayvanlar ikiye ayrılır. Birinci grup: aslan, kaplan, yılan gibi iyi huylular; ikinci grup: tavuk, kaz ve ördek gibi zalim ve yırtıcılar.” Aslında kavramlar karıştırılıp algılar değiştirilince normal ve anormal de birbirine karışıyor. Algı operasyonunda gerçek diye bir şey yoktur, neye inandırırsanız gerçek odur, derler.

Toplumda üstün zekâlı insanlar %2 civarındadır. Bunlar iyi kontrol, koordine ve terbiye edilmezse toplumun başına bela olabilirler. Tarih bunların iyi ve kötü örneklileriyle doludur. Öğreneceklerimiz her şeyden evvel şahsiyetimizi oluşturan âlemle ilgili olmalıdır. Aksi takdirde aceleyle, aşırı bilgi yükleyerek, erken köşe dönme hırsıyla yetiştirilen bireyler toplumun başına bela olmaktadır. Toplumdaki anormal olayların çoğunun müsebbibi iyi eğitimli, iyi üniversitelerden mezun ancak ahlak anlayışı verilmeyen zeki çocuklardır. Mühim olan zeki ve akıllı olmaktan ziyade nimet olarak verilen aklı yerinde kullanmaktır.

O halde eğitim sisteminden beklenen; normal insanlar yetiştirmek, var olan normal insanları da kaybetmemektir. İnsan her şeyi öğrenmek zorunda mıdır? Halk gelişigüzel her şeyi bilebilir ama âlim ve mütefekkir ancak kendine ve topluma lazım olan şeyleri bilir. Pek çok şeyi bilmekle övünen hafıza hamalları hayatta hiçbir baltaya sap olmayanlardır.

Bizden beklenen normal insan olmaktır. Kendini boğaya benzemeye çalışan kurbağa ya da aslan görmeye çalışan kedi olmaya zorlayan, toplumun kültürüyle barışık olmayan, kendisiyle ve herkesle kavgalı olan anormal insanları biz nasıl üretiyoruz? Burada toplumsal kültür ve ahlak anlayışımızı sorgulamak gerekiyor. 

Acaba neler yüklüyoruz ki anaokuluna tertemiz duygularla gelen çocuğu, lise düzeyinde öğretmenine bıçak çeken anormal insan haline nasıl dönüştürüyoruz. Sanki bir el, çocuklarımızı daha zengin ol, daha çok kazan, daha üste ol diye programlayıp hırs küpüne dönüştürüyor. 

Topluma aşırı özgüven pompalanması, narsistik (abartılı özgüvene sahip, aşırı benmerkezci) bir kültürün yayılmasına neden oluyor. Siyasette, iş dünyasında, sosyal bencil insanlar ön plana çıkartılarak “Ne pahasına olursa olsun gündemde kalma” çabası kaçınılmaz olarak yozlaşmayı da beraberinde getiriyor.

Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta; özgüvenin, bilgi ve donanımın önüne geçmemesidir. Psikolojik bozulmanın ilk belirtileri, kendine güven ve mükemmellik duygusunun aşırılığıdır. Ben’i öne çıkarmak başka sıkıntılara yol açabilir. Şeytan, Hz. Musa’ya  “ Ben deme, benim gibi olursun” demiş. Dünyanın asıl sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.” (Bertrand Russell)Belki olması gereken, çalışmalarımızla “Baki kalan kubbede hoş bir seda bırakarak” topluma yâr olup bâr (yük) olmamaktır. 

Bizde soydan ve kandan gelen bir asalet yok. Asaletin ölçüsü para değil, ahlâktır. Ancak bu ölçü kim bilir ne zamandan beri örselenerek geçerli olmaktan neredeyse çıktı. (Mustafa Kutlu) Paranın, eğitimin gücünden daha kuvvetli hale gelmesiyle her şeyi bilen veliler ve onların teşvikiyle öğrenciler yetiştirmek anormallik değil midir?

Normal insan, her şey istediği gibi gitmese bile neşesini kaybetmeyen insandır. O, hayatta karşılaştığı bütün hallere fazla zahmet çekmeden kendini uydurur. Bana göre normal insan, hâli vakti yerinde olduğu hâlde arada bir gider, orta hâlli, hatta fakir insanların devam ettikleri kahvelerde oturur.  O, kafasının içinde kurduğu dünyada değil, etiyle, kemiğiyle içinde yaşadığı dünyada dolaşmasını bilir. Cenabı Hak kendisine maddi refahı nasip ettiği zaman şükrederek ondan faydalanır; maddi imkânlarından mahrum kaldığı zaman da neşesini kaybedip perişan olacağı yerde filozof olur, bunu da dünyanın tabii hâllerinden sayarak başına gelenleri cesaretle karşılar. Çünkü bu dünya sadece meltemler dünyası değildir, fırtına ve kasırgalar da burada kopabilir. (1)

Normal insanın bir mühim tarafı da başkalarının hatalarını hoş görebilmesidir. Kendisini olduğu gibi gören ve kabul eden insan, normal insandır. Her şeyi bildiğini iddia eden insan, normal olmaktan çıkmış demektir. Normal insan, kendisinden çok etrafındakilerle meşgul olur. Kendisiyle beraber etrafındakileri anlamaya çalışır. Normal insan, yaşadığı muhitin şartlarını bilmeli, olumsuz şartlarına hazır olmalıdır. Değilse en küçük olumsuzlukta zor durumlarda kalacaktır. 

Mesela öğrencinin psikolojisini düşünürken bu kadar öğrenciyle ve ekonomik zorluklarla uğraşan öğretmenin psikolojisini düşünmemek normal midir? İlme, bilgiye, âlime ve öğretmene saygının önemsenmemesi, hayvana saygının insana saygının önüne geçmesi bir anormallik değil midir?

Anormal insanların da özellikleri vardır. Mesela hayatta bir tek dostu  olmayan, anormal insandır. Çünkü bir insanın hayatta dostluk kurabileceği bir insana rastlamaması imkânsızdır. Eğer her şeyden şüphe etmeye kalkarsak acınacak hâle düşebiliriz. Yine bu arada tutumluluğu, cimrilik derecesine çıkaran insanlar da normal sayılmamalıdır. Aksine, eline geçeni har vurup harcayan, düşüncesizce israf edenler de cimri kadar anormaldir.

BU NEDENLE

Bütün bunlara rağmen normal insan olmanın, anormal insan olmaktan daha zor olduğunu kabul edelim. Normal bir insan olmak için kabiliyete, meziyete, mükemmel bir dengeye ihtiyaç vardır. Sade yaşamak imandandır ve bir sanattır. Mesela, Ataullah İskenderi der ki; “Her gördüğünü kucaklayan, her bildiğini anlatan, her duyduğunu söyleyen bir adam mı gördün ondan uzaklaş.”

Hayat denge üzerine kuruludur. Yaşamın özü ve şifası dengede kalabilmektir. Zeytinyağının, sütün, balın, altının -kısaca her şeyin- safı övülürken insanın safı, bu çağın soytarısı görülmektedir.Gençlerimizi “Büyük adam olmak yerine adam olmaya” özendirmemiz gerekir. İnsanın eser sahibi olması için illa kitap, şiir yazması, bina yapması gerekmez; insanın en büyük eseri kendi kişiliğidir. Gösterişli yaşamlar, abartılı düğünler, ne derler anlayışıyla sergilenen davranışlar normal kimliğimiz olmasa gerek. Bu nedenle “Sadelikten daha güzel bir süs, sükûttan daha güzel bir söz, tevazudan daha büyük bir ihtişam yoktur.Ölünce toprakta herkes için açılan çukur aynıdır. Önemli olan, kim olduğunuzu unutmadan yaşayabilmekte.”
“Kendiniz olun. Dünya, özgün olana hayran olur.” (Ingrid Bergman)

Mustafa Altınsoy, 09 Kasım 2022
__________________________________________________________________________
(1)    Şevket Rado, Eşref Saat, s.78