Mustafa ALTINSOY

Mustafa ALTINSOY


BÜROKRATİK MANEVRALAR

16 Ocak 2023 - 13:53

Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı adlı kitabında şöyle bir anısını anlatıyor: “Talat Paşa’nın özel kaleminde çalışıyorum. Kendisi Dâhiliye Nâzırım. (yani İçişleri Bakanı)
Bir gün beni çağırtmıştı. Yanında bir müracaatçı vardı.
-İzmir mutasarrıfına bir mektup yazınız, beyefendinin işini mutlaka yapmasını tavsiye ederiz, demişti.
Yazıp götürdüm. İmzaladı, adamcağız mektubu aldı ve teşekkür ederek gitti. Biraz sonra Nâzır’ın yine beni istediğini söylediler. Gittim: 
-İzmir mutasarrıfına bir şifre yaz. Gönderdiğim mektubun hiçbir ehemmiyeti yoktur, diye bildir, dedi.”
 
◾️100 sene öncesinde anlatılan bu hatıraların benzerlerinin bugünkü versiyonundan (yazabileceklerimden) birkaç tanesini size aktarmak istiyorum.

◾️Manisa’da bir okul müdürü (biraz da yüksek perdeden) gelerek; “Sayın müdürüm, ben Alaşehir İlçe Millî Eğitim Müdürü olmak istiyorum. Sayın vekilimiz …..’in de haberi var. Sizi arayacak, dedi.” Ben de “Sayın vekilim aradığı zaman görüşürüz.” dedim. Ertesi gün o vekil aradı. Ancak bana söylediği; “Biz filan beyefendiye söz verdik ama onun Alaşehir İlçe Millî Eğitim Müdürü olmasını istemiyoruz. Bizim başka adayımız var, sen onu oyala.” dedi.

◾Bir bakan danışmanı; “Müdürüm, biz Millî Eğitim Bakanlığına yeni geldik. Filan Genel Müdür hakkında iyi şeyler söylemiyorlar. Sen Milli Eğitim’de eskilerdensin, tanırsın, nasıl birisi dedi?”
Bahsettiği şahıs her ortama ayak uyduran, adamın nabzına göre şerbet veren, hangi siyasi parti ya da bakan gelirse gelsin her devirde işini yürütebilecek manevra kabiliyeti yüksek birisiydi. Bununla beraber menfaatçi, bulunduğu makamı kendisi ve çevresinin emelleri doğrultusunda istediği gibi kullanan, istediğini görevden alan, istediğinin de arkasında duran, siyaseten sahibi olmayanları ya da sırf kendisine yağcılık yapmıyor diye bir çok insanı mağdur eden birisiydi. 

Fakat önce ben danışmana “Ne diyorlar, neler söylüyorlar?” diye sordum. “Onun hakkında şöyle şöyle söylüyorlar.” diyerek bir sürü menfi şeyler anlattı. “Ben de eksiği var fazlası yok.” dedim.
Ancak aradan üç ay geçti. Bahsettiği şahısla ilgili hiçbir tasarrufta bulunmadılar. Aynen görevine devam ediyordu. Bakan danışmanına “Sorduğunuz adam hakkında bir gelişme oldu mu?” dedim. 
“Bakan Bey onu çok sevdi.” dedi. Ben de “Tamam, demek ki sizi de ikna! etmiş.” dedim. Nitekim bu şahıs, o bakanın da altını oyacak faaliyetlerde bulundu. Sonraki gelen bakanlarla da çalışmaya devam etti.

◾️Bir ile milli eğitim müdürü olarak atandım. Görev yerine gitmeden önce ilgili amirlerinize ziyarete gitmek âdettendir. Ben de görev yerime gitmeden önce Ankara’ya uğradım. Bakanlık’ta da bir genel müdürümüzü ziyaret ettim. 
“Sayın genel müdürüm, yeni görev yerime gidiyorum. Tavsiyeniz nedir?” dedim. 
Biraz konuştuktan sonra bana en son söylediği cümle şuydu: “Mustafa Hocam, millet doğru adamı sevmiyor, bilgin olsun.” Ben şok oldum. Bunu nasıl anlamak lazımdı. Sen de doğru olma mı diyordu? Tabi bu benim için kötü bir yönlendirme idi. Hâlbuki bir üst amirin bana söylemesi gereken; “Müdür Bey, ne olursa olsun haktan, doğruluktan ve adaletten ayrılma. Böyle olduğu müddetçe biz senin arkanda dururuz.” şeklinde olmalıydı.

◾️Bir Bakan için anlatıyorlardı. “Ziyarete gittiğinizde sizinle çok iyi ilgilenmiş, hatta sizi dış kapıya kadar uğurlamış ise işiniz olmayacaktır, böyle bilin.” derlerdi. Nitekim de yakından şahit olanlar, bunu hep teyit ediyordu.

◾️Sivas’ın etkin bir milletvekilinin benim yanımdaki üç tane İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ile daha önceden gelen bir husumeti varmış. Siyaseten onu desteklememiş ve onun yanında olmamışlar diye onlardan öç almak istiyor, onları Millî Eğitim’den uzaklaştırmak istiyordu. Bana “Müdür Bey, bunları istemiyorum, görevden aldıralım.” dedi. Birkaç defa bana teklif ettiği halde “Sayın vekilim, bunlar kötü insanlar değiller; biraz çalışıp sonra karar vermemiz uygun olmaz mı?” dedim. Ancak o, Bakanlık’tan işlemlerini yaptırarak arkadaşları görevden aldırdı. Sonra gelip Sivas’ta “Benim haberim yok, İl Millî Eğitim Müdürünün Bakan Bey ile arası iyi, o aldırmış.” diyerek beni zor durumda bırakıp yerel basının ve Sivas’ın yerel dengelerinin önüne yem olarak atmıştı.

◾️Manisa’da bir milletvekili, Başbakanın önüne kadar giden kararnamemi Millî Eğitim Bakanına giderek, ildeki diğer milletvekillerinin ve il başkanının haberi olmadığı halde “Biz beş milletvekili ve il başkanımız dâhil hiçbirimiz bu Millî Eğitim Müdürünü istemiyoruz.” diyerek kararnamemin Başbakanlıktan çekilmesine sebep olmuştu.

◾️Yine bir ilçede iki kişi şube müdürlüğüne gelmek için çalışıyordu. Ben ilgili siyasiye “Efendim, şu isim olsa daha iyi olur, daha yetenekli bir arkadaş.” dedim. Ancak siyasinin bana verdiği şu cevap çok ilginçti: “Müdürüm boş ver; yesinler birbirlerini, hangisi kazanırsa onun elini kaldırır, biz yaptık deriz.”

Siz de mutlaka bu tip olaylara hem bürokraside hem de hayatın her alanında şahit olmuşsunuzdur. Bütün bunlar neden oluyor? İnsanların bu tip manevralara itilmesinin sebebi nedir? Bu bir kurnazlık mıdır, sanat mıdır, yoksa mecbur mu kalınmaktadır? Bunun birçok sebebi olabilir. Konuyla ilgili gözlemlerimi aktarmaya çalışacağım.

Öncelikle “Bürokrasi her zaman statükonun korumasından yanadır. Bürokrasinin varlığı statükonun korunmasına bağlıdır. Bürokrasilerde, reformcu göründükleri zaman bile amaç, ortaya yeni çıkan durumda egemenliklerini korumaktır.”(1) O nedenle bürokrasi ve siyasete hâkim olanlar, mevcut konumlarını kaybetmek istemezler. Özellikle de konumlarına rakip olabilecek kişilere karşı da her zaman teyakkuz ve manevra halindedirler.

Bürokrasi ve siyaset, bir yerlere gelmek için sağa sola koşturan insanlarla doludur. Çoğu zaman hırsı, kapasitesinden fazla olan kimseler yani kifayetsiz muhterisler, her kapıyı,  zorlamaları sonucu bazı konumlar elde edebilmektedirler. İnsan bir makama gelince orada devamlı kalacağını zanneder. Bu konumlarını muhafaza etmek için kimi zaman kurnazlık ve yeteneklerini, kimi zaman manevra kabiliyetini sonuna kadar kullanmaya çalışmaktadır. Hırs, güzel görünümlüdür. İnsanı zaafından yakalar. Ve yine insanı tahmin etmediği bir zamanda terk eder. Dolayısıyla bazen güç zehirlenmesi olabilir. 

“Bir ülkenin çökmesi, bilgili insanlarının olmamasından veya olup da yetkili makamlarda bulunmamalarından kaynaklanır.”(2) Zafiyeti olan insanı yönetici yapmak sadece o makamın değerini azaltmaz aynı zamanda o kişiye de zarar verir. 
Bir mevki veya makama hak etmeden, kayırılarak gelen kişinin kibrinden yanına varılmaz, sanki küçük dağları o yaratmıştır. Gayret ve emeğiyle bir mevki veya makama gelen kişi ise çoğu zaman mütevazıdır. 

Bazen bu manevra mecburiyeti haksız bir şeyleri isteyenlerden de kaynaklanabilir. Herkesin kendi çevresi, isteği veya hedefleri var. O nedenle bir şey istendiği zaman karşı tarafı zor durumda bırakmamak gerekiyor. Olabilecek bir şeyse karşı tarafın kapısını çalmak lazım. Yani ticaret ehli için söylenen “Alırken satanı, satarken alanı düşünmek lazım.” (3) ifadesi hayatın her alanında olduğu gibi bürokrasi için de geçerli.

Bürokrat bazen de siyasiler, vali, belediye başkanı ve milletvekillerinin arasındaki güç savaşlarının içinde sıkışır kalır. Onların kendi aralarındaki anlaşmazlıklarının kurbanı olabilir. Bu durumda olan herkesi manevra yapmaya mecbur ederler. Manisa’da görev yaptığım dönemde iktidar partisi milletvekilleri birbirleriyle anlaşamıyorlardı. Bürokrat olarak bütün milletvekilleri ile diyaloğum oluyordu. O zaman Manisa’nın en yetkin milletvekili “Müdür Bey tarafını seç.” diye hiç beklemediğim bir söz söyledi. Bir bürokratın tarafı devletin tarafıdır, öyle de olmalıdır. Ama maalesef her siyasetçi kendi etki alanını genişletmek için sizi rahat bırakmaz, kendi çatışmaları içinde sizi de yem etmeye çalışırlar.

Bunları yazmamın sebeplerinden birincisi; bizden sonra gelecek arkadaşlarımıza ayna tutmak, yol göstermek içindir. Zira “Tarih tekerrürden ibarettir.” İkincisi; bu makam ve mevkilere talip olan arkadaşların işin fıtratında olan bürokrasi ve siyasetteki bu tip manevralara hazırlıklı olmaları gerekir. Üçüncüsü; makama yeni gelen insanın başlarda dostu ve düşmanı yoktur. Makamdayken geçici dostları çoğalır. Eğer bilerek yanlışlıklar yaparsanız, görev süresi bittiğinde kalıcı düşmanlıklar da edinebilirsiniz. 

Tabii kişiliğiniz ve şahsiyetiniz uygun değilse bir süre sonra bunlardan nefret etmeye başlıyorsunuz, hoşunuza gitmiyor; onlar da kendi hoşuna gidecek bürokratlar buluyorlar. Zaten bir makamda, senin olmanla başkasının olması arasında hiçbir fark yoksa senin orada olmanın bir anlamı yok demektir.
Makamlar berber koltuğuna benzer, tıraşı biten kalkar. Devlette, bürokraside, her an pozisyonlar değişebilir. Mahkeme kadıya mülk değildir. Eskilerin dediği gibi: “Mala mülke mağrur olma, deme var mı ben gibi. / Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi.” Çeşitli baskı gruplarının her dediğini yapmadan, yaptıklarını da doğru yapmaya çalışarak bu fani âlemde hoş sadalar bırakmak gerekir diye düşünüyorum.

“Başta devlet, dilde himmet, elde fırsat var iken.
Tut elinden düşmüşlerin, sana saadet yâr iken.
Kimseye bâki değildir, mülk ü devlet, sim ü zer.
Bir harap olmuş gönlü tamir etmektir hüner!”(4)

Sonuçta nefeslerimiz sayılı. Yaptığımız her şeyin hesabını vereceğiz. “Bir saniyesine bile hükmedemediğimiz bir dünya için bu kadar fırıldak olmaya gerek yok.”(5) Makamlar izzeti nefsinizi koruduğunuz sürece değerli ve anlamlıdır. Eğer makamlarda durmak izzeti nefsinizi bitiriyorsa şerefinizle ayrılın; unutmayın, makamlar şerefinizden değerli değildir…
15 Ocak 2023
Mustafa ALTINSOY

1. Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası (sayfa: 35)
2. Voltaire 
3. Alvarlı Efe
4. Samsunlu muallim Açıkbaş Ömer Efendi (ö: 1950)
5. Muhsin Yazıcıoğlu



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum